“Ben” derken kimden bahsediyorsun?
“Ben” derken kimden bahsediyorsun?
"Çünkü insan, birey olarak yalnız kendi kişisel
hayatını değil, aynı zamanda, bilinçli veya bilinçsiz olarak, kendi çağının ve
çağdaşlarının hayatlarını da yaşar..." Sözü bize verilen konu ve ben çok
temelden alacağım, öncelikle bireyden, sonra çevreden en son da çağın çevreye
etkilerinden bahsedeceğim. Söylemek istediklerim var.
İnsan, doğduğunda John Locke’un
bahsettiği gibi boş bir levhadır. İçerisinde hiçbir yazılım yüklü olmayan bir
bilgisayar gibi. Sonra birileri gelir, aile denilen. İster kodlayıcı de onlara
ister eline aldığı levhayı dolduracak bir usta. Pek bir iraden ve farkındalığın
yokken sana birçok bilgi yüklerler. Hafiften bilinç kazandıkça sen, eyleme
geçersin kendi hayatınla ilgili. Nereye yürüyeceğin, ne ile oynayacağın, ne
yemek istediğinle ilgili kısıtlı seçeneklerin olduğunu görürsün. Peki illaki
bir tanesini mi seçme hakkın var? Hepsi olsun, hepsini iste! Ya da bir şey
hoşuna gitmiyor mu? Katiyen olmaz, bana yaptırtamazsınız!
İşte bu noktadan sonra gerçekler
ile yüzleşir insan. Yaşadığı bir aile ve ailesini kapsayan bir çevre vardır. O
kadar ki ona sunulan seçecekleri bile yaratan o çevre olmuştur. Var olanlardan
neyi seçip seçemeyeceği ona çevresi tarafından söylenir. Neden yapmam
gerektiğini söylüyorsun, neden yapmamamı istiyorsun diye sormaya başlar insan.
Ona türlü gerekçeler sunulur. Bu gerekçeleri görmezden gelirse kınanır. Can
yakmamalıdır, eğer yakmaya devam ederse konuşulur onunla. Anlamamaya devam
ederse gereken cevabı alır. Hata karşısında ders alır. İnsan istek ve eylem
arasındaki ilişkiyi ve dengeyi böyle böyle zamanla öğrenir.
Peki ya insan hangi çevrede hangi davranışları yapar?
İnsanın büyüdüğü çevrede denge olmadıysa,
neyi yapıp yapmaması gerektiği ile ilgili kendisine verebileceği ve inandığı netliğe
kavuşmuş bir cevabı olmaz. Bu durum inanılmaz rahatsızlık vericidir. Kırmızı
bir çizgisi ve benliği net olmayan, öncelikleri sürekli değişken biri çok
yorgundur çünkü insanların verebileceği tepkilerle ilgili tedirginliğe
sahiptir. Bu yüzden insanları sınar. Tepki alacağı noktaya kadar ilerler. Tepki
alır, hatta ileri gitmiş olur ki fazla tepki alır. Sonra af ister. Eğer
affedilirse de yaptığının affedilebilir bir şey olduğunu düşünür. Yine hata
yapar, yine ve yine.
İnsan kuralları katı bir çevrede
büyürse eğer, şu iki şey olabilir. İlki şudur ki, insan uyulması istenen
kuralları yerine getirdiğinde de karşılığını iyi şekilde alıyorsa, o kuralları
taviz vermeden en iyi nasıl uygulayabileceği ile ilgili düşünür durur. Dini,
ideolojik, kültürel ve töresel sınırlar içerisinde karar verir yapacağı
eylemlere ve bunun nesiller boyu aktarılmasını ister. Ancak ikinci olarak şu da
mümkündür ki, insana bu katı kurallar sevdirilmez veya o kurallara uymakla
ilgili verdiği çabalar karşısında pek de bir şey elde etmiyorsa, o kuralları
gereksiz görür ve bu kuralların düşmanı olur.
İnsan kuralsız bir çevrede büyüdüyse
ya davranışlarında çok geniş davranır ya da çevresindeki bu “geniş”likten
rahatsız olup katı kuralların savunucusu olur.
İnsanın büyüdüğü çevre onun
istediği her şeyi elde etmesini sağladıysa eğer, o insanda değer kavramı
oluşmaz. Bugün istediğini yarın istemezse bu gayet doğal bir şey olur o birey
için. Çaba ve kazanç arasında bir ilişki kurmaz. İstediğine ulaşamaması en büyük
kabustur ve bu konuda da oldukça sabırsız ve dayanıksızdır. Hayat ilerledikçe
görür ki her istediğine gelecekte de ulaşıp ulaşmayacağı kesin değildir. Fakat onun
için çabalamak ölümdür. Çalışmadan kazanmakla kafayı bozar. Planları bunun
üzerine olur.
Son olarak da insana büyüdüğü
çevrede ona hiçbir şey elde etme şansı verilmediyse eğer, kendisini hep şanssız
ve çaresiz hisseder. Ne yaparsa yapsın hiçbir şeyin değişmeyeceğine olan inancı
onu ömrü boyu bırakmayabilir.
Çevre insan üzerinde bu denli
etkili bir şeydir ve insanlar içerisinde bulundukları çevreler ve şartlar
çerçevesinde neyi yapıp yapmayacaklarına ve nasıl yapmaları gerektiğine kafa
yoruyor. Peki ya çevreyi belirleyen faktörler nelerdir? Cevap çok derin katmanlara
sahiptir aslında: coğrafya, ticaret, etkileşim, eğitim, savaş ve daha niceleri.
Ancak her bir olgu her bir yaşanmışlık bizi bir yerlere götürür: geleceğe. Geçmişten
öğrendiklerimiz tüm insanlık olarak bizim geleceğimizi inşa eder. Belirli
şeylere sırtımızı dayarız ancak bu zamanla değişir. Bu da dönemleri, çağları
meydana getirir. İlk çağ için hayatta kalma, kast sistemi, mitoloji ve ticaret
ön plandayken; orta çağ için din, feodalite, otorite önemliydi. Sonrasında
rönesans ve reform ile insanlar akıl ve sanata, kendilerine yöneldiler.
Aydınlanma çağı ile bilimin peşinden koşmaya başladılar, insan sağlığı ve refahını
arttıracak akılalmaz buluşların temelleri atıldı. Sanayi devrimi ile paraya olan
bakış tamamen değiştiği gibi ekonominin temel taşlarının ne olacağı ile ilgili
sert ayrılıklar yaşandı. Ardından savaş ve barış ile ilgili çok şey öğretti
bize 20. yüzyıl, yaşanan 2 dünya savaşı ile birlikte. 21. yüzyılda otoriter
rejimlerin etkisi azaldı, bilişim teknolojileri ile bilgiye erişim hiç olmadığı
kadar yükseldi, özgür ve çeşitli düşünceler birbirleri ile etkileşti, akıl ile bilimin
gücü ülkeleri yükselten en önemli unsur haline geldi.
Bunca yaşanan değişimler, olaylar,
yanlışlar ve öğrenilen doğrular bizi farklı bir çağa taşıdı ve taşımaya devam
ediyor. Artık kültürler birleşiyor, ülkeler bilimin ve eğitimin önemi hakkında atılımlar
yapmanın önemini yadsıyamaz durumda ve insanlar hiç olmadığı kadar daha fazla
seçeneğe sahip kendi hayatları hakkında. Her bir insan ne kadar kendisi olmaya
çalışırsa çalışsın, sen zaten çağının sana öğrettikleri ile sensin. Tarihte
doğrular ve yanlışlar yoktur, alınan kararlar ve sonuçları vardır. Bu sonuçlar
kimine göre iyi kimine göre kötüdür ancak bir gerçek var ki herkes o olaydan
payını almıştır. Aileler ve devletler, çocukları çağının getirdiklerine
hazırlar. Bahsettiğim “sert kurallar altında büyüyen çocuk” yetişirken hangi
kurallar bütünü çerçevesinde olabilir, işte bu bile kendi çağının ideolojisi ve
dini anlayışı ile doğrudan ilgilidir. Ya da “her istediğini elde edebilen çocuk”
böyle bir ortamda büyüyebildiyse bu bile o dönemin imkanları ile ilgilidir: Günümüzde
değer kavramı oldukça sorgulanıyor ve bu tesadüf değil, gerçekten de
yaşadığımız çağda neredeyse herkesin onlarca giysisi oldukça fazla eşyası ve
hiç olmadığı kadar (sosyal platformlar aracılığı ile) etkileşimi var.
Yetişen çocuklar, kendi çocuklarının yaşayacağı çevreyi kuruyor, o çocuklar da kendi çocukları için aynı şeyi yapıyor ve bu böyle gidiyor. Önemli olan şudur ki, tüm insanlık olarak geçmişimizi unutmadan ilerleyelim ki tekerrüre düşmeyelim…
Kadir Göktuğ Üver - 208