Arda Önder - 321
Ben Çağdaş Olmak İSTEMİYORUM Kardeşim Efendim!(*)
"Çünkü insan, birey olarak yalnız kendi kişisel hayatını değil, aynı zamanda bilinçli veya bilinçsiz olarak, kendi çağının ve çağdaşlarının hayatını da yaşar..." sözünden yola çıkarak çok şey konuşulabilir. Bun de bu denemede bu sözü görünce düşündüklerimi aktarmaya çalışacağım. Fakat önce çağdaşlığı tanımlayalım.
Çağdaşlık, bulunduğun zamana uyum sağlama yeteneğidir.Çağdaşlık geçmişi unutmak değil, geçmişten ders çıkartarak toplumun gelişimini sağlamaktır. Çağdaşlık bir nevi zamansız olmayı da gerektirir. Hadi gelin hemen tartışalım.
***Birey ve Toplum
Aile toplumun temelidir. Yeni bireylerin topluma kazandırılmasında aile eğitimi belki de en önemli aşamadır. Daha orada başlar çocuğun çadğaşlarının hayatını yaşaması. Aileler, toplumsal normlar ve beklentiler doğrultusunda çocuklarını yetiştirmeye çalışır. Bu da çocukların, toplumda neyin doğru ve kabul edilebilir olduğuna dair erken yaşlardan itibaren biçimlenmelerine yol açar. Buna günümüzde yaygın olanlardan çocuklara tablet, telefon alınmasını örnek verebiliriz. Çocuklar cihazlarda gördükleri şeylerden etkilenir ve giderek birbirlerine benzer. Al işte! Daha şimdiden çağdaşının hayatını yaşıyorsun. Çağın dayattığı tüketim kültürü altında kendinden uzaklaşıyorsun, ve bunu bilmiyorsun. Ne yazık!
Biz zaten bu duruma karşı 1-0 geriden başlıyoruz. Daha bilincimiz yerinde değilken bize dayatılan şeyler "çağdaş" olmamızı sağlıyor. Böyle yetiştirilen milyonlarca birey ve onların yetiştireceği milyonlarca birey... Ne kadar "kendimiz olmaya" çalışsak da yaşadığımız çağ bizi şekillendirir. Çağın getirdiği şartlar toplumları birbirinden farklı kılabilir veya hepimizi birbirimize benzetebilir. Günümüzdeki teknoloji sayesinde toplumlar birbirleriyle yakınlaşırken antik çağda toplumlar arası mesafe yüzünden farklılaşıyorlardı. Her toplum için farklı çağdaşlık vardı. Şimdi ise toplumlar sanki ortak bir çağdaşlık varmış gibi hareket ediyor.
***Günümüz
Popüler kültür, genellikle sadece dışsal görünüş, trendler ve tüketim alışkanlıkları ile ilişkilendirilir. Oysa çağdaşlık, sadece bu tür yüzeysel göstergelerle ölçülemez. Günümüzde olan her şey çağdaş sanki! "Şunu giymezsen çağdaş değilsin" "Şunu yapmazsan çağındaki insanlardan eksik kalırsın, seni dışlarlar" benzeri bir durum oluşmuş durumda. İnsanları korkutarak ilerleyen bir sistemde hangi çağda olduğunu bilmek bile zor! Çağının bilimini, çağında olan şeyleri bilmeyen insanlar "çağdaş" sayılıyor, ön planda tutuluyor.
Aileler topluma birey kazandırma konusunda bilinsizler. Çocuğuya "baş edemeyen" (çocuğu anlamayan) insanlar çocuklarına onları kitleler haline programlayacak olan makinelerin eline vererek (bence) büyük hata ediyorlar. Sanki eğitimi veren ailde değil de cihaz! Sadece cihazlar da değil, ebeveynlerin kendileri de çocuk yetiştirecek kapasitede olmadığında çocuk kaotik bir ortamda büyümüş oluyor. Çocuklar, kendilerine örnek alacak rol modelleri bulmakta zorlandıklarında, cihazların sunduğu ünlüler, influencer'lar ve popüler figürler gibi yüzeysel örnekleri kendilerine rehber edinirler. Gene yanı muhabbet. Benzer çocuklar, aynı yaşamlar.
Burada da gözümüze bir şey çarpıyor. Sanki 2 tane çağdaş terimi var. Biri az önce bahsettiğim "popüler çağdaşlık", diğeri de "entelektüel anlamda çağdaşlık". Popüler çağdaşlığa influencer'ları örnek verebilirken entelektüel çağdaşlığa bilim adamlarını ve GERÇEK profesörleri örnek verebiliriz. Popüler çağdaşlıkta günümüz ön planda tutulurken entelektüel çağdaşlıkta "tarihi, kültürel ve felsefi derinliklerin" ön planda olduğu ön planda. İkisinde de şimdi var, ama sadece entelektüel çağdaşlıkta geçmiş ve gelecek var. Zaten görürsünüz, popüler çağdaşlar, hızlı değişim ve yüzeysel değerler içinde kaybolurlar. Geçmişin izlerini ve geleceğin olasılıklarını düşünmeden sadece mevcut akımlara uyarlar. Toplumun doğrularında ilerlerler. Fakat entelektüel çağdaşlara baktığınızda sadece kendi toplumunun izlerini değil, farklı düşüncelerin ve fikirlerin izlerini görürsünüz. Günümüzde yaşananları fark ederler ve ön görüler yaparlar. İnsanlar bunlar arası bir oranda bulunar. Fakat kimse %100 bir tarafta değildir. Zaten bir tarafta bulunup diğer tarafta bulunmamak bir suç değildir. Suç olsa da sadece bireye dayatılamaz. Kimse sadece kendisi değildir.
***Çağdaşlarımın hayatını yaşamak zorunda mıyım?
Bunu okuyabildiğine göre yaşamak zorundasın. Bu yazıyı okuyup anlayacak dereceye geldiysen artık çağdaşlarının yaşadıklarını kendi yaşantından atman imkansızlaşır. Bir noktada, çağdaşlarının yaşam biçimine tamamen yabancı olabilmek mümkün değildir. Çünkü hepimiz çevremizden etkileniriz ve bu etkileşim kaçınılmazdır.
***Benden Ek Fikirler
---Ben çok korkarım mesela "x gibi biri" olmaktan. Eğer mutlak olarak başkasına benzeyeceksem, başkasının yaşadıklarını yaşayıp başkalarının düşündüklerini düşünürsem benim toplumdan ne farkım kalır? Toplum tarafından sindirilmekten korkuyorum. O yüzden elimden geldiğince kendimde toplumun etkilerini kırmaya çalışıyorum. Ancak öyle entelektüel çağdaşlığa bir tık daha yaklaşma imkanı bulabilirim.
---Çağdaş bir insan olmayacaksan nasıl bir insan olacaksın?--Zamansız olacaksın. Farklı toplumlardan, farklı düşüncelerden ve fikirlerden kendini bulmaya ve ilerletmeye çalışacaksın. Ben eğer yüz yıl önce yaşayan insanalrdan etkilenebiliyorsam, filozofların düşünceleri üzerine düşünüp günümü düzenleyebiliyorsam, günümüzün sanat eserlerinde eski eserlerin izlerini görebiliyorsam bu zamansızlığa yaklaşıyorum demektir. Böyle böyle ilerlediğimi düşünüyorum.
---Çağdaş olmak zorunda mıyız?--Her ne kadar kaçmaya çalışsan da seni oluşturan bazı şeylerden kaçaman neredeyse imkansızdır. Kaçmanın tek yolu Samana olmak sanırım.(!)
---Bir insan kendi zamanından bağımsız nasıl bir kimlik oluşturabilir?--Düşünerek.
---Ama dediklerini yaptıktan sonra da 'çağdaş' olmuyor musun?--Hayatın ironisi burada arkadaşlar.
(*) Bu cümleyi seçtim çünkü çok sevdiğim ironi kavramını içeriyor. Kaçınılmaz olarak etkisinde kalacağı bir çağdan kaçmaya çalışan birinin cümlesi bu. Ayrıca dünün doğrusuyla bugünü yaşamaya çalışanlara karşı da bir gönderme.
Arda Önder - 321